İçeriğe geç

Marxistti Şimdi Müslüman bir Ressam

    Marxistti Şimdi Müslüman bir Ressam

    “Hayır bu sadece bir dönüşüm değil. Doğma. Evet. Ben yeniden doğdum. Dünyaya yeniden geldim…” Peyami Gürel müslüman bir kimlik kazanmasının serüvenini bu cümlelerle özetliyordu.

    Peyami Gürel, bir ressam… Aynı zamanda ebru, seramik ve fotoğrafla ilgili çalışmalar yapıyor… Sanatçı yönü, ilkokul çağlarındaki kabiliyetlerine dayanıyor. İlk çizgileri ailesi tarafından “Aaa.. aynısını yaptın..” övgüleriyle karşılanmış. Daha sonra bu kabiliyetine bugünden baktığında sıkı bir eğitim aldığına aldığına inandığı, ortaokul, lise dönemi eğitimiyle devam etmiş. Bu eğitimin bugünkü akademilerden daha nitelikli ve hocalarının da çok sağlam bir yapıda olduğunu, bilhassa belirtiyor, Peyami Bey… Hocalarını da bu arada saygıyla anmadan geçemiyor.

    Tabii, o dönemin politik yaklaşımları paralelinde, uzun süre “memleketi kurtarma” harekatına katılmış. Bu da sanat yaşamından bir dönem için uzaklaşmasına neden olmuş… Memleketi kurtarma harekatını tamamlayan Peyami Gürel, 1986’larda sanat yönünün tekrar depreştiğini ve bugüne geldiğini söylüyor.

    Peyami Gürel’in bir diğer yönü, Peyami Sanat Galerisi’nin kurucusu ve sahibi olması. Peyami Bey, bize galeri ile ilgili bilgiler verirken o, sanatçı heyecanını ve bir şeyler üretebilmenin sevincini göstermeden edemiyor. Peyami Sanat Galerisi, özellikle klasik sanatların ve (ebru, hat, seramik, minyatür vs.) sanatçıların nitelikli eserlerini günyüzüne çıkarmak, kamuoyunun dikkatini bu alana yönlendirmek, pazar mekanizmasını geliştirmek ve organize hale getirmek amacıyla kurulmuş.. Bu noktada Peyami Bey, klasik sanatları çok önemsiyor. Zira, “Yeni bir şeyler yapabilmek, klasiklerin iyi bilinmesinden geçer.” anlayışına sahip. Ayrıca klasik sanatla uğraşan sanatçıların sergi bulma ve açmada ne gibi zorluklarla karşılaştıklarının farkında. “Daha önce hattatlar, ebrucular doğru dürüst sergi açacak yer bulamazlardı. Ya alkol engeli olurdu, ya da bunları sanat kabilinden saymazlardı, sergi sahipleri…” diyor Peyami Bey.

    Peyami Sanat Galerisinin her ay sürekli bir sergi açma diye bir endişesi yok. Bu da galeride sergilenecek eserlerin nitelik ve nicelik yönünden kimi kıstaslara tabi tutulmasından kaynaklanıyor. Peyami Bey, sergilenecek eserlerin seçiminde bakınız nelere dikkat ediyor.

    Klasik sanatlarda, bir sanatçı olarak kendini ispat etmiş, alanında söz sahibi olmuş kişilerin eserleri.
    Klasik sanatların bilgisini, mantığını ve estetiğini kavramış fakat çok farklı sanat alanlarında eserler üreten sanatçıların eserleri.
    Peyami Sanat Galerisinin yaptığı işler tüm sanat camiası tarafından yakından izlendiği ve belli bir misyonu yüklendiği için, sanat eserlerinin belli bir kalitenin altında ve misyonun dışında olmaması gerekiyor.

    Benim çok ilgimi çeken, hikmeti ve erdemi bulmada bir arayış içerisinde olanların da istifade edebileceğine inandığım Peyami Bey’in iç dünyasından, sanata ve hayata bakışından bahsetmek istiyorum. Gelin, bu yeniden doğduğunu ısrarla vurgulayan güzel insanın yolculuk serüvenini kendi ağzından dinleyelim.

    “ Ben sıkı bir Marksisttim… (Bir dönüşüm mü geçirdiniz? diye araya giriyorum. Kendi serüvenini net biçimde tamamlayabilecek kelimeyi arıyor… düşünüyor. Ve ana fikir, ortaya çıkıyor…) Benimkisi sadece dönüşüm değil.. Yenilenme de değil.. Doğma… Evet, ben yeniden dünyaya geldim… Ben doğdum.”

    “ Marksist bir kimlikte iken, insanlar ve toplum adına nasıl iyi şeyler yapabiliriz, adaleti nasıl tesis ederiz, derdindeydik. Ve bunda da hakikaten çok samimiydik. Biz o dönem için bu işin entel tayfasındaydık. Müslüman arkadaşlara şunu derdik: Din, iyi, güzel bir şey… Ama bunu bilimsel olarak önümüze koyun. Biz sizden daha dindar oluruz. Sonraları bilimin bilfiil kendisi ile ilgilenmeye başladık. Bilim ne kadar doğru? Yoksa bilim diye bize dayatılan mutlak doğrular da bir felsefe mi? Bu temel soruları cesaretle araştırmaya başladık. Araştırmalarımız yoğun, sıkıntılı ve tempo içinde sürerken Cenab-ı Allah şöyle bir hal verdi: Birgün Kelime-i Tevhid’in manasını okuyordum. “La ilahe illallah”a fena takıldım. Sonra, Ya… Peyami sen herhangi bir referansın sağlamlığını boşuna arıyorsun. Kendine hayatında referans olarak alabileceğin, sabit ve her şeyi onun üzerine örebileceğin hiçbir bilgi bulamazsın. Unut, sil bunu kafandan. “İllallah” Ooo… Dur dedim bir dakika. Burada bir şey var dediğimi ve ağladığımı hatırlıyorum. Hala da ağlarım aklıma geldikçe. Bu çok dehşet bir şey…”

    Peyami Bey’in yolculuk serüvenini anlatmaya başlaması adeta beni bu insana kilitlemişti. Anlattıkça, hakikaten Peyami Bey’in gözlerinin dolduğunu ve bu doğumu yeniden yaşadığını hissettim.
    Dikkatimi çeken ve beni ziyadesiyle sevindiren bir anekdotu da sizlere aktarmakta fayda görüyorum. Peyami Bey, müslüman bir kimlik kazanmasından sonra müslümanlardan hiçbir şekilde “niye resimle uğraşıyorsun?, bu işleri bırak…” gibisinden bir tepkiyle karşılaşmamış.

    Bakınız, Peyami Gürel’in müslüman bir şahsiyet olması sanata ve hayata bakışını nasıl değiştirmiş…

    “Müslüman bir şahsiyet kazandıktan sonra, insan olarak önünde korkunç ve devasa bir ufkun açıldığını gördüm. Sadece bu dünyayı algılamak ve hissetmekle bitmediğini, hatta ve hatta bunun merdiven basamaklarının daha başı olduğunu gördüm. Bir kişinin allaha inanması, buna şehadet etmesi ve dinini bilemesikorkunç bir ufuk açıyor. Bu yolculuğun her bir adımı bir eser… (Bu noktada inançlı olmayanlar derdine yansın, diye eklemeden geçemiyor, Peyami Bey) Eğer ki siz, sanatınızda halis niyetli iseniz, bu yolculuğa çıkmışsanız ve sanatınızı icra ediyorsanız hiçbir engel çıkmaz önünüze. Yok, niyetiniz bozuksa önünüze engeller çıkar. Çıkmasında da hayır vardır.”

    Sohbetimizin ilerleyen bölümlerinde Peyami Bey’in kamuoyunda “böyle sanatın içine tükürürüm…” tarzında tartışmaların yapıldığı ve İslamın cinsel objeyi nasıl yorumladığı konusundaki sorularımıza, klasik gazetecilik deyimiyle şok açıklamalarda bulundu. Biz de Nehir dergisi olarak, bunu mesleki ahlak ve kişilik haklara saygımızdan ötürü yayınlamayacağız. Fakat zamanı geldiğinde karşılıklı dialogla bu tartışmayı kamuoyuna getirmeyi düşünüyoruz.

    Hayata Bakış

    Hayata bakışını şu cümleler ne güzel anlatıyor, Peyami Bey’in… “Sahip olduğumuz eserler meydana getirdiğimiz şeyler gerçekten bize ait değil.Lafola beri gele diye demiyorum. Gerçekten bize ait olan şeyler değil. Eğer yaptığımız eserlerde bir kalite ve güzellik varsa bu bir lütuftur. Bu bir emanettir ve hakkını vermek gerekir. Bu aşamada nefsin keyif alması normal, fakat buna aldanmamak gerek. Zaten bizim imtihanımızda burada. Biz yola çıktık, gidiyoruz veya götürülüyoruz. Belki ileride sanatımı bırakmam bile gerekebilir…”

    Günübirlik tartışmalar ve kısır politik çekişmelerle geçirdiğimiz şu günlerde böylesine ilginç ve sağlam temelli düşüncelere sahip bir insanla tanışmış olmak, ne yalan söyleyeyim beni mutlu etti. Ufkumuzun açılmasında, iç dünyamızın zenginleşmesinde eğer bu sohbet bir nebze faydalı olabildiyse, ne mutlu bize…

    Yazımızı Peyami Bey’in galeri ile ilgili, ileriye dönük sevindirici projeleriyle noktalamak istiyorum.

    “Peyami Sanat Galerisi, hem sanatçılar için belirli organizasyonların yapıldığı, hem de kuram ve estetikle ilgili teorik çalışmaların yapılacağı bir okul olacaktır. Ayrıca sanatçı yetiştirme konusunda bir kurstan ziyade eğitim çalışma merkezi misyonu üstlenecektir.”

    Eğer birgün yolunuz düşer ya da sanatsal etkinlikler izlemek gibi bir takım zevkleriniz varsa, Peyami Sanat Galerisi’ne bir uğramanız yararlı olacaktır. Böylece hem sanat havası solumuş, hem de Peyami Bey’le tanışmış olursunuz.