Istanbul Hakkında
Sana İstanbul’u sorarlar
De ki
O tektir ve bir eşi daha yoktur…
Çünkü o hem güzeldir, hem kültürlü ve birikimlidir, hem çok hareketli ve cıvıl cıvıldır, hem korkunç keşmekeşi içinde kendine ait bir düzen ve disiplini vardır, hem de gizemlidir.
Ve dahi bu özellikleri uzayıp gitmektedir çünkü herkesin ayrı bir İstanbul’u vardır
O güzeldir..
Karadeniz ya da Marmara’dan yaklaşırken karşınıza çıkan tarihi yarımada silueti gerçekten büyüleyicidir.
Kendinizi İstanbul’a ilk defa gemiyle gelen bir seyyah yerine koyun. Uzaktan o silueti görmeye başlarsınız. Hafif eğimli bir yüzeydeki dengeli kıpırtılar. Detayları seçebilecek kadar yaklaşırsınız. Hiç bir form gözünüzü tırmalamaz. Topkapı Sarayı ve camilerdeki dikey, yatay ve oval formlar son derece dengelidir. Hem doğal dokunun bir parçası gibidirler ama aynı zamanda zarif bir kontrast gibi dururlar.
Lezzetli ve ferahlatıcı bir içecek, okşanası bir ten gibi.
Ve elbette Boğaziçi. Bir kent ki, ortası mavi, sağı ve solu yeşil ( her nekadar son yıllarda o yeşil biraz kazınmaya başladıysa da ). Gönlünüzü dinlendire dinlendire geçin arasından.
Ve de, kendisini çevreleyen denizlerin ve Boğaziçi’nin ferahlığını birden yok etmemek için sizi alıştıra alıştıra karaya çeken Haliç.
Bu panoramik güzelliklerin ardından, kentin semtleri, meydanları ve köşeleri selamlar sizi.
“Dışımda güzel içimde “ der gibi.
Bütün bu köşelerin ayrı ayrı güzelliklerinden bahsetmeye ne yazık ki sayfalar yetmez, dergimizin yayın yönetmeni de izin vermez elbette.
O kültürlü ve birikimlidir..
O çok görmüş geçirmiş, okuyup yazmıştır. İmparatorlukları taşımıştır. Konuşulanların hepsini duymuştur ve hepsini bir yere kaydetmiştir. Duvarlara, ağaçlara, sokaklara.
Her kendisine uğrayana bir şey vermiştir ve her uğrayandan kendisine bir şey bıraktırmayı becermiştir.
Yani gerçekten çok birikimlidir ve bu birikimi kültürel zenginliğe dönüştürebilmiştir.
Kendisini, hep arzulanan ulaşılmak ve hatta ele geçirilmek istenen bir hedef olarak sunar ama kendisine ulaşanı ve/veya ele geçireni yoğurur ve ona yeni hedeflere yönlendirir. Rahat bırakmaz şekil verir ve verdirtir.
Gözünüzü bir kapatıp ve hatta bulutların ordan, bu kentteki binlerce yıllık seslere, sözlere, hışırtılara, tıkırtılara tanıklık etmeye çalışın…
Ve birde gözünüzü açık tutup Galata kulesi yüksekliğinde bir yerden, belgesellerdeki hızlı çekimler gibi binlerce yıllık hareketleri izleyin. İnenler çıkanlar, yapılanlar yıkılanlar, büyüyenler küçülenler
Veee şimdi bu duyduklarınızın ve gördüklerinizin üzerine Gülhanede bir çay bahçesinde, ya da Piyerloti’de ya da seyirlik başka bir köşede bir fincan kahve için ve o esnada kültürlü ve zarif bir dostunuzun sohbetinden haz alırmışçasına gözleriniz dolsun.
Çok hareketli ve cıvıl cıvıldır..
Eh başka nasıl olması beklenir ki ?
Evet, bu kent 24 saat uyumaz. Dünyanın çok az yerinde gecenin dördünde dürümcü ya da büfe bulabilirsiniz. Ya da okuldan kaçıp işkembe içecek yer.
Uyumaz ama hareketi çift taraflıdır. Okşayıcı, serinletici ve haz verici olduğu kadar da yakıcıdır. Alır sizi bir yerlere taşır ama bazen de silkeleyip kenara fırlatır. Çocuk gülüşmeleri ile türlü neviinden hıçkırık sesleri birbirine karışır.
Sokakları ve caddeleri kan damarları gibidir, sürekli akar. İstiklal caddesi ve benzeri güzergahlara boşuna ana arter dememişlerdir.
Keşmekeş ve düzen..
Hani bazen annemiz odamızı topladığında aradığımız şeyi bulamazdık ya, ki o gelenek bazen öğrencilerim tarafından da sürdürülür, İstanbul’un dağınıklığı da öyledir. Toplamaya gelmez.
Bir sanatçı ya da hafif çatlak bir bilimadamı gibidir. O neyin nerede olduğunu bilir ve eser vermeye devam eder.
Şehircilere duyurulur. Cetvelle düzeltmeye gelmez.
Mimarisi ve yapılaşması cetvelle düzeltilen şehirlerde yaşayanlar da geometrik yaşarlar.
O gizemlidir..
Sürekli keşfedilecek köşeleri vardır. Ya arayıp bulursunuz ya da bir sokağın köşesini döndüğünüzde aniden karşınıza çıkar. İki ayrı dünyanın, bir sokak köşesinde buluşabildiği başka bir kent yoktur.
Hatta, dışardan sıradan gözüken bir binanın kapısını açtığınızda sizi hiç beklemediğiniz bir ışık ve derinlik sarıverir bazen.
Bir gündelik dili vardır bir de şifreli dili. Gündelik dil iletişim dilidir, şifreli dil ise sembolik bir dildir. Yüklem ve anlam dizinleri üzerine kurguludur. Konuşulmaz, fısıltı halinde herkesi sarar ve kayıt bırakır.
Okulumuzun bahçesi bu şifreli dilin paragraf başlarındandır. Bilginize….
Ve herkesin ayrı bir İstanbul’u vardır..
Biliyorum ki “ İstanbul böyledir” diye dayatmaya gelmez. Herkesinki farklıdır ama herkesinki.
O tektir ama ama milyon kere milyon çeşittir. Mutasavvıfların çoklukta birlik anlayışı misali.
Zengini, fakiri, öğrencisi, çırağı…………………. vs vs
Herkese farklı görünür ve hatta herkesin zannı üzeredir.
Peyami Gürel
15.08.2010 İstanbul, Maltepe